29 Ocak 2009 Perşembe

KAPILAR


İnsan yüzyıllardır yaşayabilmek için doğayla savaşır. Yaşamını sürdürmek için bazen onu tüketir, bazen de korumak için uğraşır. Hep bir ikilem içindedir. Gücünden korkar, mücadele eder, korkularını yine onun kaynaklarını kullanarak yok etmeye çalışır. Taşını, ağacını, suyunu kullanarak kendine dört duvar yapar ve bu güvenli ortama girmek ve çıkmak içinde yine ondan yararlanarak edindiği malzemeyle de küçük ama fonksiyonu çok büyük hareketli bir detay icat eder. Adına: kapı, bap, door, porte, puerta, Pforte,πόρτα, gibi isimlerle adlandırır. Kapılar artık hayatımızın en özel anlarını yaşadığımız ve yaşayacağımız mekana yani evimize girmemizi ve oradan da çıkmamızı sağlayan bir mekanizma olmaktan çıkar artık.
Bazen sırlarımızı örten bir duvar, bazen ruh dünyamızı dışarıya kapatmak için anahtarına sahip olanların açabileceği bir hazine sandığının kapağına dönüşür. Bazen bize zarar vermesinler diye kale kapısı haline dönüşür. Bazen sevgimizi ve mutluğumuzu paylaşmak istediğimiz binbir çiçekten oluşmuş bahçe kapısına dönüşür. bazen gönül zenginliğimizden dolayı hiç kapatmak istemeyeceğimiz bir cennet kapısına dönüşür.
Kapıların sadece bir mekanizma olmadığını anlamak hiçte zor değildir. Dış dünya ile ev içerisindeki özel yaşamı ve mülkiyeti birbirinden ayıran en belirgin sınır olan kapı, bizim dünyaya bakış açımızı, hayatı algılayış biçimlerimizi, gelenek görenek örf ve adetlerimizi anlatır. Kapı ile ilgili çeşitli dinsel, büyüsel ve geleneksel uygulamalar bunun böyle olduğunu ispatlar. Anadolu’da kapı eşiği kutsallaştırılmış ve onların etrafında da birçok yasak kümesi oluşturulmuştur. Eşikten birtakım özel davranış ve sözlerle geçilmesi bu sınırı vurgulayan en belirgin uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Anadolu’nun birçok yöresinde eşikte oturan insan düşman ya da uğursuz olarak kabul edilir, bu insanların toplumda söz sahibi olamayacağına, başlarına bir bela geleceğine, kısmetlerinin kesileceğine inanılır. Halkımız kapı arkalarında ve merdiven boşluklarında her an kendisine zarar verebilecek cin ve perilerin eğleştiğine inanır. Aslında bu yasaklarla ve buralarda var olduğuna inanılan doğaüstü güçlerle; evin en işlek bölümü olan kapı ve eşiğin gereksiz yere işgal edilmemesi sağlanmıştır. Sabah güneş doğmadan evin kapısının önünde sağ tarafta meleklerin, sol tarafta ise şeytanın beklediğine ve kapı erkenden ve besmeleyle açılırsa melek o evin o günkü bereketini vereceğine inanılır.

Kapı geçişi ile yaşamın önemli bir başka geçişin ikinci aşaması olan evlenme ile ilgili uygulamalarda ise, temelini yeni yaşamın bolluk bereket içerisinde geçmesine ve huzurlu bir yaşam isteğine yönelik pratiklerden oluşmakta. Yeni gelin evin eşiğinden geçerken kucağına çocuk verilir, yumurta yedirilir ki çok çocuğu olsun. Eşiğe yağ sürdürülür ki, ev içerisinde yağ gibi geçinsin. Eşiğe bal sürdürülür ki, eve bal gibi yapışsın. Yeni gelinin kötü huyları babasının evinde kalsın diye kapıdan içeri girerken eteğini eşiğe silkeler. Gelin evinde iyi geçinsin diye kapıdan içeri girerken kapıya tatlı sürer. Gelin eve çakılsın kalsın diye kapıdan içeri girerken eve çivi çakılır. Gelin eve bolluk bereket getirsin diye yeni evine girerken başından bozuk para atılır. Gelin kapıdan içeri girerken içi su dolu testi kırılır, ayna tutulur ki geleceği aydınlık olsun. Gelin kapıdan içeri girerken kapıya gerili olan ipi kırar bu davranış “bu eve dirim giriyor bu evden ölüm çıkacak” anlamına gelmektedir. Gelin kapıdan içeri girerken şer kırılsın diye bardak tabak kırar. Gelin koca evine geldiği zaman çiçeklerle süslü hamuru kapıya yapıştırır, hamur kapıya yapışırsa mutlu olacağına, yapışmazsa gelinin o evde mutlu olamayacağına inanılmaktadır. Bunun gibi binlerce davranışlar zamanla gerçek anlamını kaybederek gelenekselleşmiş, insanların bilinçaltına kazınmış bazen dinsel bir kalıba sokulmuş davranış biçimlerine dönüşmüştür.

Kuzey Afrika’nın Magrip ülkelerinden biri olan Tunus’ta ise kapılar, Tunusun simgesi konumundadır adeta. Tipik Akdeniz ülkelerindeki bildik görüntüler sizi karşılar Tunus’ta. Yasemin ve begonvillerle sarmaş dolaş olmuş Beyaz boyalı sokak ve duvarların en güzel benim der gibi bakan mavi kapı ve pencereleri sizi kendine çeker gibidir. Beyazın barışı simgelediği konusunda herkes hemfikirdir ama mavi kapılara halk, farklı anlamlar yüklemiştir. Mavinin özgürlüğü simgelediği söyleyenler , nazara karşı kullanıldığınıda söyleyenler bulunmakta. Nazara karşı mavi renkle birikte “El”e daha çok inandıkları, evlerin kapı ve duvarlarında el resminin varlığından anlaşılmakta. (Anadolu kültüründe olduğu gibi Fatma Ana’nın eli) .bunun dışındada mavi rengin sivrisinekleri de kaçırttığı inancıda söylentiler arasında. Ben ise Akdenizin mavisi olduğuna inanıyorum.

Tunustaki kapılarda Anadolu mimarisindede karşılaştığımız bir özellik bulunmaktadır. çok büyük bir yapıya sahip olmalarına rağmen kapının bir tarafında daha küçük bir kapı açılarak kullanım kolaylığı sağlanmıştır. sıcak havalarda bu kapı sürekli açık tutularak evimiz herkese açıktır mesajı verir gibidir.

Endülüs mimarisinin etkilerini gözlemlediğiniz Tunus’ta beyaz boyalı evlerinin, otantik yapısı ile detay ve işlemelerle süslenmiş mavi kapılar, büyük bir özenle, tokmağından boyasına, menteşesinden üzerindeki süslemelere kadar yüzyıllardır süren Endülüs sanatından gelen ince zarafetini günümüze kadar taşımıştır. Bu zarafetten pencerelerdeki demir kafeslerde payına düşeni almıştır.


Tüm Güzel Kapıların Bize Ve Sevdiklerimize Daima Açık Olması Dileğiyle.

Hiç yorum yok: