6 Temmuz 2013 Cumartesi

GÜLKURUSU KENT PETRA

GÜLKURUSU KENT PETRA
İsviçre merkezli New 7 Wonders Vakfı tarafından dünyanın yeni 7 harikasını belirlemek için yarışma başlattı. 21 finalist eserin katıldığı oylamada dünyanın dört bir yanından, yaklaşık 100 milyon kişi cep telefonu ve yeni yedi harika adlı İnternet sitesinde 6 yıl boyunca süren oylama sonucunda 7 Temmuz 2007 tarihinde Dünyanın yeni 7 harikasını açıklandı. Sıralamada Ürdün’ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasında yer alan Petra antik kenti birinci sırayı aldı.


Petra Antik Kenti, M.Ö. 4.yüzyılda Mezopotamya’yı tehdit eden Perslerden kaçarak buraya sığınan Nebatiler tarafından kuruldu.M.Ö 400 ile M.S. 106 yılları arasında  Nebatiler’in başkenti olan kent. Roma İmparatorluğu’nun işgalinin ardından M.S. 400 yıllarında deprem ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle zaman içinde tarihin derinliklerine gömüldü ve o tarihten itibaren unutulan kayıp kenti 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Burckhardt yeniden bulunca, tüm dünyanın ilgi merkezi haline dönüştü. Dünyanın 7 yeni harikasından bir diğeri olan Peru’da ki Machu Picchu ile kardeş şehirdir. Petra, 6 Aralık 1985 tarihinde ise UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası listesine katılmıştır.


Petra’nın tarihi hakkında farklı açıklamalar okudum.Ürdün‘ deki yaygın kanı Kur-an’ ı Kerim’ de yok edildiği bildirilen kavimlerden Semud’ un yurdu olduğu yönünde. Semud kavminin yurdu Kur-an’ da Hicir ismiyle anılıyor. Hazreti Hud‘ un gösterdiği yola iman etmemekte ayak direyen Ad kavminin helakinden sonra bu bölgeye yerleşen Semud kavmi de zaman içinde azgınlığa sapmıştı. Yaklaşık 10 bin kişilik nüfusa sahip olduğu tahmin edilen Petra‘ da yaşayan Semud kavmi, Ad kavminin dillere destan yurdu İrem gibi azap yüklü fırtına ile yıkılıp gitmesin diye evlerini kayalara oymuşlardı. Hz. Salih onları putperestlikten çıkıp Allah’ a iman etmeye çağırdı. Kur-an’ da anlatıldığı şekliyle Semudlular, “Sen de bizim gibi bir insansın, eğer doğru isen bize bir mucize göster” dediler. Mucize olarak gözlerinin önünde kayadan bir deve yaratıldı. Fakat onlar azgınlıklarından vazgeçmeyip deveyi kesip yediler. Hz. Salih Semud kavminin başına gelecek felaketi haber verip inananlarla birlikte şehri terk etti. Geride kalanların ilk gün yüzleri sarardı, ikinci gün kızardı, üçüncü gün ise kapkara oldu. Bu belirtilerden felaketin gelmekte olduğunu anlayarak büyük bir korkuya kapıldılar. Korkudan çıldıranlar, hatta ölenler oldu. Sonunda korkunç bir ses gelerek Semud kavmini helak etti. Bir anda gelen o şiddetli ses Semud‘ un kayalara oyulmuş yurdunu sonsuz sessizliğe boğdu.(alıntı))  Bir diğeri ve fazlaca kabul görmüş olanı ise milattan önce 4.yüzyılda bütün Mezopotamya‘ yı tehdit eden Persler’ den kaçan Nebatiler, ulaşılması çok zor olan Musa Vadisi‘ ne sığınırlar. Kral IV. Aretas’ın (M.Ö. 9 M.S. 40) imparatorluğu olan  Nabataean’ın muhteşem başkenti  ise Petra’ydı Su teknolojisi konusunda uzman olan Nabateanslılar şehirlerini büyük su kanalları ve su hazneleriyle donatmışlardır Ayrıca Putperestlikleri ile de  bilinen Nebatiler tanrıları Duşara için dev tapınaklar inşa etmişlerdir. Kullandıkları dil ise Arapça’ nın temellerini oluşturmuştur.)


Petra Antik Kentini gezmeye başlamadan önce Wadi Musa Köyü’ne ulaşıyorsunuz Tüm geliri Petra üzerine kurulu olan bu küçük köy pansiyonlarla dolu artık demir oksidin etkisiyle isminin Rose City (gülkurusu kent) olarak anılan kente girmeye hazırdım. Antik Kente girer girmez etrafınızı Yaklaşık 100 kilometrekare alana yayılan Petra antik kentini turistlerin rahat gezebilmesi için at, eşek ve develeri kiralamak isteyen köylülerin teklifleri sizi karşılaşıyor. Sol tarafta geniş bir alanda binek hayvanları ve kirayıcıları için ayrılmış bir alan gözünüze çarpıyor. Kente ilk girdiğimde ilk kullandığım kelime hayır oldu ve kenti sindire sindire gezmek ve rahatça fotoğraf çekebilmek için yürümeyi tercih etmem yüzünden bu kelimeyi kenti gezmeyi bitirene kadar defalarca tekrar edebileceğimi hiç düşünmemiştim. Köylülerin binek hayvanları için taksi demeleri tebessüm ettiriciydi taksilerinin markalarını sorsaydım kesin cevap alırdım sanıyorum.



Kente ilk girdiğinizde Kapadokya’daymışsınız gibi hissediyorsunuz. Oradan ayıran tek farkı ise gülkurusu rengiydi. Kenti ilk gördüğümde gülkurusu olan rengi, güneş ışığının farklı saatlerde yarattığı renk oyunları ile farklı bir çekicilik kazanmaktaydı. Kentte ilerledikçe Obelisk Mezarlarla karşılaşıyorsunuz. Yaklaşık 40 adet bu tip mezar var Nebati tanrılarından Duşara’ ya adakların adandığı bu alan sunaklar ve yazıtlarla doluydu.Dev yapıların etkisiyle kendimi çok çok küçük hissettim. Sağlı sollu mezarların arasında ilerlemeye devam ettim. Neyle karşılaşacağımı bilmemenin getirdiği merak ve bilinmemezlik keyifliydi. Sonra birden kendinimi dar bir geçite girerken buldum.






Geçite kadar sıcaklığı tepemde hissederken yüzüme hoş bir serinlik çarptı. Kanyonun içine girince sanki üçüncü boyuta geçmiştim. sig adı verilen bu yarık jeolojik devirlerde oluşmuş olan 2 km' lik bir fay hattıydı. Kanyonun içinde Etrafta 2 bin yıl öncesine ait su kanallarını görebiliyorsunuz. Petra'nın derin kanyonlarını oluşturan kayalar hiç bir şekilde suyu emmezmiş. Yağan yağmurun süzülüp çöl kumlarına sızmasını sağlarmış. Nebatiler kanyonların aşağı kesimlerine su kanalları oyarak tüm suyun burada toplanmasını sağlayarak.her mevsim geceleri oluşan çiğ ve senede birkaç kez şehre uğrayan yağmur ile tüm senenin su ihtiyacını giderebiliyorlarmış. O dönem için bu gelişmişlik beni şaşırttı. 



Sadece şaşırtan bu da değildi. Kanyonun içindeki renk oyunları, kayalıklar arasında bazen çıkan bazen kaybolan güneşin oluşturduğu renk cümbüşü, yüksek kayalıkların oluşturduğu heybetin arasından gökyüzüne bakmak, kayalıkların üzerinden fışkıran yeşillikler ve ağaçların estetik kıvrımlarını izlemek, seslerin akustik yansımaları, melodiye dönüşen atların ayak sesleri, üçüncü boyutta olduğumu kesinleştiriyordu. Bir an kanyondan çıkan faytondan sanki bir film kahramanı inecek gibi geldi. İnerse de hiç şaşırmayacaktım. Indiana Jones filminin kareleri gözümde canlandı. Burada birçok film çekilmesi boşuna değilmiş büyülü, gizemli ve çekici görünümü yüzünden fantastik film yapımcılarını kendine çekmiş.
Petra'da Çekilen Sinema ve Dizi Filmler; 
Sinbad and the Eye of the Tiger ,
Terra X - Expedition ins Unbekannte ,
Indiana Jones and the Last Crusade, 
Xin A Li Ba Ba or A Li Ba Ba ,
Mortal Kombat: Annihilation , 
Passion in the Desert ,
Son of God ,Mumya Geri Döndü, 
Spiritual Warriors, 
Digging for the Truth, 
Lady and her slaves.

Kayaların yüksekliği zaman zaman 300 metreyi bulmakta. kızıllığın,pembenin ve sarıların birbirine karıştığı kanyonda Yarım saatlik bir yürüşten sonra birden karşıma sadece bir kesitinin görüldüğü pembe ve sarı tonlarının tüm uyumuyla dantel zerafetinde dev bir yapı beni çağırıyor gibiydi. Bu çağrıya uyup adımlarımı hızlandırdım.Etrafımdakilerin çığlıklarla karşıladığı bu yapıtın adı Hazine yada arapça adı ile el Hazne’ydi nedeni ise haramilerin buraya çaldıklarını saklamalarıymış bir başka ismide mücevher bu ismin nedeni ise binanın en üstünde bulunan kürenin içinde Musa'nın altınlarının bir kısmının olduğu sanılmasıymış. 



Bu yüzdende hazine avcıları tarafından parçalanmış olan anıt mezar iki katlı ve yüksekliği 40 metreyi bulmakta. Konumu itibariyle Petra'nın en fazla ilgi çeken yapısı. Bu yapı ve diğer yapıların yapımı da çok ilginç, kayanın içinde yukarıdan aşağıya oyularak meydana getirilmiş.dıştan bu kadar ihtişamına rağmen içeride sade bir salon bulunmakta.ve ilgi çekici tek şey ise Ürdünün yöresel kostümlü asker olabileceğini tahmin ettiğim biri nöbet tutmakta ve binaya renk katmaktaydı. El hazne Petra kentinde daha sonra neler görebileceğiniz hakkında size bilgi vermeye yeter. Acaba bundan sonra hangi sürprizlerle karşılaşacaktım.



Daha sonra vadinin aşağısına doğru giderek kireç taşlarından meydana gelen kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş kentte saraylar, mezarlar, kervansaray, tiyatro, tapınak, ev ve pazar yerleri bulunmakta.Kayalar kadifemsi yapısı ile yakınlaştığınızda dokunmak isteyeceğiniz kadar ilginç. Kayaları çok yakından izlediğinizde ise pembenin binlerce tonunu görmeniz mümkün. Geldigim noktaya kadar kapadokyayı anımsatan kentin dokusu birden Efes’e benzemeye başladı. Nebatiler tarafından ulaşılması zor ve kuytu olan vadideki Antik Yunan ve Roma uygarlıklarıyla her iki kültürün mimarisinden ve sanatından etkilenmişler. Hz. Salih'in, kendisine inanmadıkları ve Allah'ın bir mucize olarak kayadan yarattığı deveyi kestikleri için helak edilen kavmin oydukları kayalardan başka tarihte hiçbir iz bırakamamış olmaları inanılır gibi değil.




Petra Antik Kentin‘ de döneceğiniz her köşe, izleyeceğiniz her patika sizi yeni bir kaya mezarına ya da kült merkezine götürür. Kenti gezmek için 4-5 gün gerekli olduğu kesin 5 saatlik gezim sırasında nerelere bakacağımı şaşırmış durumdaydım Yüksek bir kayalığın üzerindeki büyükçe yapıya ulaşmak için tepeyi tırmandım tepeye çıktığımda ise antik tiyatronun  bulunduğu alanın büyüklüğü beni şaşırttı. tiyatro 8 bin kişilik kapasiteye sahipmiş Yaklaşık üç saatlik bir yürüyüşten sonra dağın tepesinde karşılaştığım 42 metrelik Manastırı'nın (arapça El-Deir) tapınak duvarıyla Orta Doğu kültürünün en önemli örneklerinden biriymiş.Kentteki yapıların ortak özellikleri dışardan ihtişamlı görünen binaların içinin dış görünümüne inat sade ve işlenmemiş boş salona sahip olmaları. Bulunduğum noktadan petra   bütün güzelliğini cömertçe  sunmakta. Gece buradan bakıldığında Kudüsün ışıklarınızı görebilmeniz mümkünmüş




Petrayı gezerken dikkat çekici sadece tarihi ve mimari özelliklerin yanı sıra ve benim en çok hoşuma giden şey; Petra Açık hava müzesinin binlerce yıl önceki gibi hasarsız kalması ve korunması ; gelen ziyaretçilerin ve yöre halkının saygılı davranışları sayesinde korunduğu kesin. Hiç kimse eserleri kazıyarak, yazı yazarak, boyayarak şehre zarar vermemiş. Birde ırkdaşlarımın temizlik konusundaki şöhretleri bilinirken, günde binlerce kişinin ziyaret ettiği kentte, yerde çöp görmemem beni inanılmaz şaşırttı ve sevindirdi. Dünya mirası için mutluluk verici umarım hep böyle kalır.







 



1 yorum:

Unknown dedi ki...

Fotoğraflar ve bilgiler için teşekkür ederim. Elinize sağlık