23 Temmuz 2008 Çarşamba

NİL-LOTUS-PAPİRÜS-FELLUKA

Mısır denince aklımıza ilk gelen piramitler olur. Benim aklıma ilk gelen ise büyülü ve gizemli nehir NİL. Annemden duyardım hep nil yeşili derdi nasıl bir renk olduğunu pek anlamazdım. Bunu anlamak için nile gitmem gerekirmiş. Mısır’a hayat veren ve dünyanın en uzun nehri olan Nil Afrika kıtasının üçte birini kaplıyor. Güneyden kuzeye doğru akarken üç ana kolu ayrılıyor ( Beyaz Nil, Mavi Nil ve Atbera). Bu büyük nehir olmaksızın Mısır varolamazdı. Her yıl doğu Afrika dağlarının karları eriyerek nehrin kıyılarını taşıracak kadar bol miktarda suyu yine içinde bol miktarda toprak ve bitki kalıntısı bulunduran alüvyonlar taşıyarak Nile ulaştırıp, taşmış nehir yatağına çekilirken geride dünyanın en verimli topraklarından birini bırakır ki bu topraklardan yılda 2 -3 kez ürün almak mümkün olabilmekteymiş. bereketli sularıyla geçtiği yerleri yeşil bir vadiye dönüştürmüş. Su hayattır deyimi sanki nilden çıkmış gibi geçtiği yerlerde dünyanın en eski uygarlıklarından birine ev sahipliği yapmış. Şimdi de biz gezginlere ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Nil’de giderken ilk soruma cevap buldum Nil’in rengi evet farklı bir yeşildi sanki başka yerde yoktu bu yeşil bu yüzden adı Nil yeşili dedim sonra bu renk meselesi ufak bir detay gibi kaldı. Nehirde giderken gördüğünüz güzellikleri kaçırmamak adına nefes almayı bile kontrol eder hale geldim. Nehirde ilerlerken Nil’in nasıl bereket saçtığını izlemeniz zor değil kenarında küçük köyler ekili tarlalar, palmiyeler. Sadece doğaya değil insanın mutluluğuna da can katmış Nehir kenarında oynayan çocuklar, tarlası ile ilgilenen çiftçiler ve en hoş an… uzun beyaz elbisesini yukarı kaldırarak nehrin tadını şarkı söyleyerek çıkaran bir erkek çocuğu ve bu enstantaneyi kaçırmak istemeyen turistler. Nehrin kenarında bereketli yeşil topraklar görülürken biraz ilerisinde çölün sarı renkleri size zıt bir ikili hatırlatıyor su ve susuzluk, Bereket ve kuraklık yan yana. Nehrin üzerinde Luksor'dan Aswan'a doğru giderken ilginç bir şey öğrendim. Şehir ve tapınakların güneşin doğduğu yer olan nehrin sağ kıyısında, mezarların ise güneşin battığı yer olan sol kıyısında yer aldığını. Ebu Simbel tapınağında anlatılan miti de duyunca Güneşin mısır uygarlığı için önemini daha iyi kavramış oldum. (Aswan Barajı yapılırken taşınan tapınağın yapılma gerekçesi ise Ramses'in karısına duyduğu aşkın ifadesi olmasının yanısıra, asıl neden gücünü göstermesiymiş. Gücünün gösterilme ölçütü ise güneş doğarken tapınak girişindeki Ramses heykellerinin’in üzerine doğması ve bunu da kendini tanrı ile özdeşleştirdiğini ve tanrıdan sonra en büyük güçün kendi olduğunu vurgulamakmış. Ama taşınırken bu özelliğini kaybetmiş). Nehir boyunca yer alan , Komombo'da Mısır tapınakları arasında iki tanrı tarafından paylaşılan tek tapınak olma özelliğine sahip Komombo Tapınağı'nı Mısır'ın en iyi korunmuş tapınağı olan, güneş ve gezegenler tanrısı Horus'a adanmış Edfu Tapınağı'nı, Nil'in Doğu Yakası'nda bulunan Tanrı Amon Ra'ya adanmış, kolonları ile dünyadaki en devasa yapı olan Karnak Tapınağı’nı, M.Ö. 14.yy'da II. Ramses tarafından tamamlanan Luxor tapınaklarını gezdik. Yol boyunca Nil’in simgesi olan yaşam anahtarını düşündüm. Gerçekten Nil Mısırın yaşamının anahtarıymış. Biçimi ve anlamı ile ilgili birçok şey duymuş ve okumuştum ama burada artık hiç birinin önemi kalmadı çünkü ben kendimce bir şey buldum. Nil’in deltası ve akış yönünü düşündüğünüzde anahtarın tüm çizgileri coğrafik bir gerçekle bütünleşiyor. O zamanda haritanın olmadığını düşündüğümde ise çok ileri medeniyeti yakalayan bir uygarlık bunu da çözmüştür dedim. Sizce ?... Evet Nil’in Mısır’a kattıkları sadece bu kadar değil birde sunduğu iki sembol var papirüs ve lotus çiçeği. Nil boyunca yetişen, Lotus; yukarı Mısırı temsil ederken, Papirus; aşağı yani Kuzey Mısır’ı temsil eder. Bu iki bitkinin resimleri fresklerde sıkça yer almakta. Mitolojide mavi lotus çiçeğinin gelişimi üç temel elementin yolundan geçer. Bunlar su, hava ve ışıktır. Suyun karanlığında kendiliğinden köklenir, ışıkla olgunlaşır ve sonunda başını sudan çıkararak havaya ulaşır. Mavi lotus çiçeğinin bu oluşum ve büyüme süreci insan gelişimiyle özdeşleştirilir. Eski Mısır'da lotus, yeniden doğuş, bereket, cinsellik ve doğum simgesi olarak geçer. Dini törenlerde ve süsleme öğesi olarak sütun başlıklarından duvar resimlerine kadar hemen her yerde kullanılmış. Firavunlar tarafından cinsel güçlerinin arttırılması için kullanıldığı duvar resimlerinden de anlaşılmakta. 2.Ramses'in mezarında çok sayıda kurutulmuş mavi lotus çiçeği bulunmuş. Ayrıca mezar duvarları da bu çiçeğin motifleriyle süslüdür. (Lotüs çiceğini araştırdığım da bulduğum şey ilginçti sizinle paylaşmak istedim. Lotus bitkisi , çamurlu ve kirli ortamlarda yetişir.Buna rağmen bitkinin yaprakları sürekli temizdir. Çünkü bitki, üzerine en ufak bir toz zerresi geldiğinde hemen yapraklarını sallar ve toz taneciklerini belli noktalara doğru iter. Yaprağın üzerine düşen yağmur damlaları da bu noktalara doğru yönlendirilir ve buradaki tozları süpürmesi sağlanır.) Papirüs ise, yeşil renkli bir bitki. Gövdesi odunsu. Gövdesindeki yeşil kabuk soyuluyor. Bu kabuklardan sandal yapılıyor, karyola gibi çeşitli eşyalar yapılıyor. Kabuğun altındaki beyaz gövde bir cm kalınlığında doğranıyor. Altı gün su içinde bekletiliyor. Elle sıvama usulü suyu sıkılıyor, daha sonra iki pamuklu kumaş arasına en ve boy olarak sıralanıyor ve altı gün pres altında kalıyor. Preslenen papirüsler yazıya baskıya hazır kâğıt haline geliyor. Koyu renklisi daha kıymetliymiş. (Papirüs kâğıdının yapımını izlerken, Annesi Musa peygamberi firavundan saklamak için papirüsten yapılmış bir sepetle nil nehrine bıraktığını da öğrenmiş oldum.) Aswan’dan bahsedeyim birazda Nil kıyısında kurulmuş olan kent. Aswan Barajının tuttuğu suyla verimli bir tarım alanı haline gelmiş bölgenin kalkınmasını sağlamış. Burda yaptığımız Nil gezisi ise diğerlerinden farklıydı çünkü “Felluka” adı verilen tek yelkenli nehir teknesiyli gezecektik (Filika kelimesi burdan mı geldi acaba). Tekneyi kullanan bir nubiydi. Tapınakları piramitleri yapan ve mısırın asıl sahipleri olan canayakın nubiler (arapça ve nubice konuşuyorlar). Mısır’da kuzeyden güneye gidildikçe insan siluetlerinin değiştiğini fark ediyorsunuz. yukarı mısır arap aşağı mısır ise afrikalı. Aswan, Arap dünyasının bitip Afrika’nın başladığı yerdi sanki. fellukayla gezintimiz önce Kitchener Adası’ oldu. Burası İngiliz Ordusuna mensup Albay Kitchener’ın yaptırdığı çok ilginç bitkilerin bulunduğu Botanik Bahçesi’ydi. Daha sonra ise güneşin batışını izleyeceğimiz yere yani Agatha Christie’nin Nil’de Ölüm kitabını yazdığı ve antika eşyalarla dolu Old Cataract Oteli’ne doğru yol aldık. Nil üzerinde güneş batışının beklerken karşımdaki manzaraya da kayıtsız kalamazdım. Bembeyaz yelkenleriyle, su kuşlarını andıran Fellukalar ile Nil üzerindeki adalar ve Güneşin batışı..
BÜYÜLÜ VE GİZEMLİ NİL HOŞÇAKAL.

Hiç yorum yok: